İSTANBUL TARİHİ XVII. ASIRDA İSTANBUL (ERAMYA ÇELEBİ
KÖMÜRCÜYAN)
RUMELİHSARI
İleride, iri ve tabii kayalar görülür. Burada Türkler
oturur. Onların basit bir mescitleri vardır. Birkaç bahçeyi geçtikten sonra,
sahilde servi ağaçlarıyla dolu mezaristan’a vardık. Çırpıcılar burada köy ve
Hisar sakinlerinin çamaşırlarını yıkarlar. Bunlar bir takım yaşlı Müslüman
halayıklardır.
Daha ilerde, Rumeli adını taşıyan hisar yükselir. Boğazın en
dar noktası olup Bizanslılar zamanında dahi Boğazkesen (Lemokopion) tesmiye
edilen bu mevki, pek eski devirlerden beri tarihi bir ehemmiyet ve şöhret kazanmıştır.
Darius, ordusunu Avrupa’ya geçirmek için Samos’ lu Mandrokles’e burada muazzam
bir köprü kurdurmuş ve üzerinde Grekçe ve Asurca kitabeli iki mermer sütün
diktirmiştir. Müteakip devirlerde, Boğaz’ın bu dar kısmı Gotlar ve Latinler
için de Avrupa ve Asyaarasında en uygun geçit olmuştur. Daha sonra Türkler,
muhtelif zamanlarda ordularını bu noktadan geçirmişlerdir. Nihayet, Fatih,
1452’de İstanbul’un fethine başlangıç mahiyetinde olmak üzere, Rumların
“Neokastron” tesmiye ettikleri Rumelihisarı’nı üç ay zarfında inşa ettirmiştir.
Rumelihisarı’nın XVII. Asırdaki vaziyetini anlatan Evliya
Çelebi hisarın, biri şimale bakan Dağ-Kapısı, diğeri şehre nazır Hisarpeçe
kapısı , biri de demir pencereli olup daima kapalı duran Sel-kapısı olmak üzere
üç kapısı bulunduğunu, içinde yüz beş pare top, sahilde Boğaz’a hakim bir
tepede de içine adam sığacak kadar büyük toplar mevcut olduğunu, kale kumandanı
ile üç yüz kadar neferin gece gündüz hazır vaziyette bulunduklarını, kale
içinde de kayalara yapışmış kırlangıç yuvaları gibi yüz seksen kadar asker
evlerinin mevcut olduğunu, kale dahilinde ayrıca da bir minareli Fatih camii,
iki mescit ve iki buğday ambarı bulunduğunu yazar.
Tournefort, XVIII. Asrın başında, kule damlarının kurşunla
örtülü olduğunu, top mazgallarının dışarı uzanan top namlularıyla korkunç bir
manzara teşkil ettiğini, topların tekerleksiz olduğundan dolayı doldurulmasının
pek zor olduğunu yazar. İnciciyan, dağa bakan hisar kapısının önünde
Almanlardan alınmış ve “Rudolphus II Rom. Imp. 1601” ibaresini havi büyük bir
topun, zındanın bulunduğu kule kapısının içinde de iki miğferin, bir topuzun,
bir kulaç uzunluğunda bir kemiğin ve insana ait olduğu rivayet edilen iki adet
pek iri dişin asılı olduğunu müşahedesine müsteniden söyler.
Hisar’ın en meşhur kulesi Zaganos Paşa kulesinin kitabesi
1452 tarihini taşır. Bu kitabe İstanbul’da mevcut en eski Osmanlı kitabesi
olması itibariyle dikkate şayandır.
Evliya Çelebi, Rumelihisarı varoşunu şu suretle anlatır.
Sahilin dar bir yerinde olup bağsız ve bahçesiz kayalar üzerinde kat kat bin
altmış kadar haneyi ihtiva eder. Üç cami, onbir mescidi, yedi subyan mektebi,
bir hamamı, iki yüz dükkânı, Derviş Dede tekyesi namına bir tekyesi, yedi kadar
müsaadeli Rum hanesi vardır. Yahudi yoktur. Halkı balıkçı, kale neferatı,
kayıkçı ve diğer sanat erbabıdır. Ayan ve eşrafı yalı sahibi olup kış günleri
İstanbul’da otururlar. Aynı müellif,
“Şeytan Akıntısı” kenarında belli başlı yalı olarak Dizdar, Hacı İsa, Kara
Hasan, Narhcı Hasan efendi, Koska Firuni Mehmed efendi, Topkapı’lı Mahmut
efendi ağa, Hezar-pare Ahmed paşa yalılarını zikreder.
Müellifimiz Eramya Çelebi’nin, Rumelihisarı’nda Ermeni
bulunup bulunmadığına dair hiçbir şey söylememesinden, kendi zamanında bu
mahallede bir Ermeni topluluğunun mevcut olmadığı anlaşılır. İnciciyan’ın verdiği malumata göre Ermeniler
XVIII. Asırda Hisar’a yerleşmişler ve bir de kilise inşa etmişlerdir. Mezkûr
müellif, Ermeni mahallesinin (bugün olduğu gibi) hisar dışında, sarp bir yolla
çıkılır bir tepede bulunduğunu ve Ermenilerin “Surp Sanduht” adlı küçük bir
kiliseye malik olduklarını söyler. Bugün aynı adla mevcut olan Rumelihisarı
Ermeni Kilisesi 1816 senesinde yıktırılıp bugünkü şekilde yeniden inşa
edilmiştir.
Denize nazır bahçelerde “Hisar Kirazı” denilen leziz kiraz
yetişir. Rumelihisarı kirazının şöhretini evliya çelebi şu surette anlatır.
Dağlar üzerinde emsalsiz kiraz bağları vardır ki hisar kirazı namıyla Rum, Arap
ve Acem’de meşhurdur. Hatta Acem diyarında ismine Gülnar-ı rum derler. İki
kiraz bir dökme riyal ağırlığında gelmiştir. Kiraz mevsiminde pek çok kimseler
buraya gezmeye gelirler.
KAYNAK
İSTANBUL TARİHİ XVII. ASIRDA İSTANBUL
Yazan: ERAMYA ÇELEBİ KÖMÜRCÜYAN (1637-1695)
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları No:506
Tercüme ve Tahşiye eden: Hrand D. Andreasyan
İstanbul Kurtulmuş Basımevi 1952