15 Temmuz 2015 Çarşamba

BİZ SEVGİSİZMİYİZ?

Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan ya da ileri yaşlarda kendine yetemeyen bakıma muhtaç kişilerle iletişim kurabilmek, onların bakımını üstlenmek oldukça zor bir iş. İyiliklerini düşünerek isteklerini yapmadığımızdan agresifleşiyor, zıtlaşıyor. Bakımları ilgi, sabır ve sevgi gerektiriyor. Bakım ve ihtiyaçları karşılayabilmek için uğraş veriyorsun.  Yetmediğin zamanlar oluyor. Bir elin yardım etmesini, bir nefesin var olmasını istiyorsun yanında. Çoğu zaman da bulamıyorsun candan sana katılanı. Ha… Telefonla arayan, soran çok. Gel de el ver, dediğin zaman ya zamanı yoktur ya da bir sebep vardır gelmemesi için. Kalıyorsun çaresiz bir başına. Ruhun sıkılıyor, ağlıyorsun ya da saldırıyorsun etrafa, kırıyorsun sevdiklerini en yakınındakileri. 

Bazen her şeyi bırakıp gitmek istiyorsun, vicdanın el vermiyor, bırakıp gidemiyorsun. Gitsen de zihnin onunla oluyor her zaman. Huzursuz oluyorsun, merak ediyorsun. Birlikte geçirdiğin yaşanmışlıklar bir bir geçiyor zihninden. Sorumlulukların boş verdirmiyor sana. Şaşırıyorsun hayatın cilvesine, insanı bu hale nasıl getirebildiğine.

Tetkikler için hastane koridorunda bekliyoruz. Amansız hastalığın güç bırakmadığı hastamız sedyede kendi halinde yatıyor. Sıkılıp kalkmak istiyor ellerini havaya kaldırıp “Elini ver, elini ver” diye sesleniyor. Elimizi veriyoruz, biraz kaldırıyoruz. Gücü tükeniyor tekrar yatıyor. Tuvalete gideceğim diye tutturuyor. Gücü yok çaresiz vazgeçiyor. Eskileri anlatıyor, arkadaşlarının komşularının ismini söyleyip onlardan medet umuyor. En çok da “anne…  anne...” diye sesleniyor, kardeşini çağırıyor. Onlardan ses çıkmayınca normal zamanda ona yardımcı olan evlerinin arkasındaki ustasına seslenip yardım istiyor. Biz duruma alışkın olduğunuzdan umursamıyoruz. Onun haline acımış olmalı, yanına bir kadın yaklaştı. Usulca ve yumuşak bir ses tonuyla onunla konuşmaya başladı. Hal hatır sordu, sonra bir süre saçlarını okşadı, dokundu. O konuşulanlardan bir şey anlamasa da sakinleştiğini, kendini bıraktığını, direnmediğini fark ettim.

Durup düşündüm sevginin gücünü. Sonra sordum kendime “Biz onun her şeyiyle ilgileniyoruz, ama sevgisiz miyiz? Neden o kadın kadar olamadık? Biz sevgisiz olamazdık, olsaydık onu kaderine terk ederdik. Sadece sorumluluk baskısı ve güncel işlerden sevgimizi aktarmaya gücümüz ve sabrımız kalmamıştı.   

Bu durum başka bir olayı hatırlattı bana; Büyük baba ve büyük anneler hep derler “Torunun tadı bir başka” diye. Ben çocuğumu büyütürken bu tadı alamadım diye.

Ebeveynler sorumlulukların baskısı ve günlük koşuşturmalardan sonra eve geldiklerinde çocuklarıyla, yakınlarıyla zaman geçirmeyi ve sevgilerini aktarmayı sonraya bırakmakta ya da ihmal edebilmektedir. Onlarla birlikte olmak, aynı evde yaşamak ve onların ihtiyaçlarını karşılamak zaten sevmekmiş gibi gelir. Oysaki beklenen, sıkıca kucaklaşmak seni seviyorum diyebilmek, birbirimizi gerçek anlamda dinlemek ve birbirimizle yaşamı paylaşmak güven ve sevginin anahtarı.  

Temmuz/2015