Genellikle
ailenin tercihleri, çevremizdekilerin etkileri ya da bulunduğumuz andaki
şartlar belirler hayata tutunma başlangıcımızı. En öncelikli hedefim
popülerliği olan bir meslek sahibi olmaktı. Herkes tarafından beğenilmek,
takdir edilmek istiyordum. Bu isteğin oluşmasındaki ana neden çocukluğumdaki
aile içi kavgalar, başkalarının çocuklarıyla yapılan kıyaslamalar ve vasat bir
öğrenci olmam nedeniyle yakın çevremin bana güvensizliğiydi.
Üniversite
sınavlarını kazanamamıştım. Şimdi ne olacak, ne yapabilirim. Yakın çevremden yeterli
destek alamamış, deneyimlerim ve yaratıcılığım yetersiz kalmıştı. Zihnim, beni
eleştirenlerin sözlerini tekrar eden bir teyp gibi eleştirileri tekrar edip
duruyordu. Çareyi, kendime yakın gördüğüm kişilerle görüşüp bir yol bulmakta aradım.
Baktım ki, benim ne düşündüğüm, hayallerimin ne olduğu kimsenin umurunda değil.
Onlar için önemli olan tek şey var. Bir işe girip çalışıyor olmak.
Henüz
bir yol belirleyememenin moral bozukluğu içindeyim. Karşılaştığım kişilerin
beni sorgulamalarından, durumumu onlarla paylaşmaktan hoşnut değilim. İtilmişliğe
değil, sevgiye ihtiyacım vardı. Genel olarak çevremde uyumlu ve sevilen biri
olmama rağmen “İyi İnsan” olmaya karar verdim. İçgüdülerim “İyi İnsan” nasıl
olunuru öğretecekti bana. Yaşlılara yardımcı oldum, odunlarını taşıdım. Komşularımızın
alışverişlerini yaptım. Etraftan aldığım olumlu tepkiler ve duyumlar, kendimle
kaldığım zamanlarda uğraştığım bahçe işlerleri, resim çalışmaları moral
yönünden iyi gelmişti.
Ben etrafımın
değerlendirmesiyle eksiktim ya, iş bulmak uğruna hep işverenlerin kurallarını
kabul etmek, onların vaatlerine kanmak zorunda kaldım. Bir başka öğreti de hele
bir işe gir kendini göster zamanla yükselirsin. Bir süre harçlığımı çıkartmak
için çeşitli işlerde çalıştım. Takdir edilmek bedel ödemeyi de getirdiğinden
öğretide söylendiği gibi işlemiyordu gerçek hayat. İşverenler çoğu zaman beni
düşünmeden, beni kullanmayı tercih ediyorlardı. Üzerime bir şeyler eklemeden,
sadece verilen direktifler doğrultusunda çalıştırılmak, deneyimsizliğin
hatalarıyla cezalandırılmak mutsuz etti beni. İçgüdülerim yaptıklarımın bana
uygun olmadığını söylercesine içimi buruyordu.
Sabahın
erken saatleri, işe gitmek için sahilde otobüs bekliyorum. Hayatta boğulma endişesiyle
gözlerim dalmış denizin boşluğuna. Durağa gelen arkadaşım seslendi. Hayrola,
bir sıkıntın mı var? O bir sordu ben bin anlattım. Cevap gecikmedi. İlan
görmüş, bir bilgisayar firmasının programcılık kursları olduğundan bahsetti. Ben
de daha önce bir Amerikan mecmuasında mektupla bilgisayar programcılık kursları
olduğunu görmüş, heveslenmiştim. Ama hem para hem de İngilizce gerektiğinden
hevesim kursağımda kalmıştı. Sanki yarım kalmış bir şey tamamlanmıştı aniden. En
kısa zamanda konuyla ilgilendim. Gündüz çalışıyor, akşam kursa gidiyorum. Kursu
başarıyla bitirdim.
Bir
yerden başlamak gerektiğini düşündüğümden gazete ilanı ile bir üniversitenin
bilgi işlem merkezinde bilgisayar operatörü olarak mesleğe ilk adımı attım. O
dönemde az bulunan ve oldukça popülerliği olan elektronik beyin (bilgisayar) yazılım
uzmanlığı sosyal yapı içinde itibarı yüksek ve iyi gelir sağlanabilen bir
meslekti. Çalışmam ve azmim birilerinin dikkatini çekmiş. Bilgi teknolojileri
ile ilgili bir ortamda bulunmak bir süre sonra bana farklı kapıları açmıştı.
Büyük bir kuruluştan teklif aldım. Bilgisayar operatörü olarak başladığım bu
kuruluşta yazılım uzmanlığımı geliştirme fırsatı buldum. Sonrasında çeşitli
aşamalardan geçerek üst kademelere kadar yükseldim. Bu kuruluşta severek ve
yaratarak uzun yıllar çalıştım. Birçok kişi yetiştirdim. Birçok kuruluşa çözüm
oldum. Hedefime ulaşmaktan, bildiklerimi başkalarıyla paylaşmaktan mutluydum.
Bu haz, zorlu bir yolculuğun sağladığı öz güven ve tatmindi.
Takvor Teodorosyan / Mart 2013