6 Mayıs 2017 Cumartesi

ÇAN HALATI


Kilisedeki cenaze ayini çıkışında kapı eşiği yanında sallanan kilise çanı halatına takıldı gözüm. Halat gökten yere sarkmış, gelen geçenin yarattığı hava akımıyla kendi halinde salınıyor başıboş bir halde, bekliyor halatın ucunu çekecek birini.  İnsan boyu yüksekliğindeki mesafeye dört parmak genişliğinde aralıklarla üç düğüm boğumda hissediyorsun halatın çekildiğini, görüyorsun zangocun her çekişte halata bıraktığı elinin kirini, terini.    

Düşledim hayatı, dedim hayat halat gibi düz olsaydı nasıl olurdu?

Zangoç seslendi; Halatta düğüm olmasa halat elimden kayar giderdi. hakim olamazdım ona.

Varsın kaysın ne olur?

Zangoç; Olmaz, ritmi tutturamam o zaman da paparayı yerim. Çanın her vuruşunun bir anlamı var. Ayinin başladığını, bayramı, vaftizi, düğünü, ölümü bazen de yerel saati duyurmanın ritmi ve vuruşu farklıdır.

Aynı kalp gibi desene dedim. Sevinince coşar, hüzünlenince ritmin düşer, ağırlaşır.

Zangoç doğruladı beni, söze devam etti. Halat elimden kaydığında duyurmak istediğim duyguyu, ritmi veremem çana. Çanı görmesem de tuttuğum halatın ucundan hissederim çanla ona vuracak olan tokmağı, sıkıca kavrarım halatı çekerim gökten yere, salarım soluğumu, halatın boşluğunu ilk vuruş yavan olur sonrakiler güçlü. Neden dersen ilkinde çanla tokmak uyuşur, sonrasında da benim halatı çekme amacım titreşir çanda, tokmakta, ulaşır duyacak kulaklara, yaratır yüreklerde çağrının duygusunu. Boğumlar halatın her çekilişinde git gide sıkılaşmış, kayganlaşmış farkında olmadan. Zamanla sıradanlaşıyor başlangıca dönmek istercesine. Hükmediyor zaman halatın işlevine, ömrüne.

Mayıs/2017

Takvor Teodorosyan