18 Aralık 2024 Çarşamba

YOĞURTÇU MUSTAFA

YOĞURTÇU MUSTAFA

Uzun boylu, kasketli, saygılı, mahcup, yüz yüze gelindiğinde hafifçe tebessüm ederdi. Yoğurt satmaya sonbaharda başlar ilkbahara kadar devam ederdi. İki kefeli sırt askısının birinde yayvan yuvarlak alüminyum tepsi içinde yoğurt diğerinde ise tahin, pekmez güğümleri ve dara için taşlar bulunurdu. Mahalleleri yaya dolaşır, geldiğini mahalleliye duyurmak için elindeki çanı sallardı. Genellikle geçtiği zamanlar bilindiğinden yoğurt almaya niyetlendiğimizde kaçırmamak için geçişi kollanır, komşulara haber vermeleri tembih edilirdi.

Evden verdiğimiz kabı pirinç kefeli, zincir askılı, tahta saplı el terazisinin bir kefesine koyar, taş parçaları ile darasını alırdı. Sonra yoğurt tepsisinin üzerindeki tahta kapağı kaldırır tozlu kalın yoğurt kaymağını yoğurt küreğinin ucuyla yüzeyden sıyırır, yoğurt küreğiyle yatay bir hareket yaparak yoğurdu kaba koyardı. Yoğurt üzerindeki kalın kaymağı çok sevdiğimi bildiğinden tozlanmamış ise yoğurdun kaymağını sıyırmadan verirdi.

Yoğurtçuyu kaçırmışsak evine gidip yoğurt almak bana düşerdi. Arpacı Çeşmesi Sokakta acı çeşmenin üzerindeki ahşap yıkık dökük evin giriş katında yaşardı. Evin yamuk, aralık duran derme çatma kapısı üzerindeki demir halkalarda kilit varsa boşa geldik demekti. Bitişik evde oturan Lütfiye teyze beni fark etmişse yoğurtçunun durumunu ona sorardım. Yoğurtçu baharda köye gider hasat işleriyle uğraşırdı.

Takvor Teodorosyan Haziran/2014

1 Aralık 2024 Pazar

KOKUNU ÖZLEDİM

Ellili yaşlardayım. Biraz ihmalkarlıktan, biraz da günlük işlerden sıkılıp kendime zaman ayırmak istememden babamla buluşmam uzamıştı. Babamı ziyarete gittiğimde kapıda beni karşılayan babam yaşlılığın duygusallığıyla seslendi. Oğlum gel, gel kokunu özledim. Sarıldım babama. Kollarıyla kavradı sıktı beni. Yumuldu bana. Öptü kokladı. Ciğerlerine çekti kokumu. Bir daha sarıldı. Ben sadece annelerin yavrusunu kokladığını sanırdım. Kokum mu var? Şaşırdım bir an. Eve gidince bende kokusu var mı diye kızıma sarıldım. Babam gibi kokuyordu.

Takvor Teodorosyan 23 Nisan 2013

19 Ağustos 2024 Pazartesi

ERKEKLER

Metro çıkışı merdivenlerden yukarı çıkıyorum. Önümde iki kız arkadaş birbirleriyle konuşarak çıkıyorlar. Kızlardan biribnin söylediği kulağıma çalındı;

-Bu dünyayı mahveden hep erkekler değilmi zaten.

Bu genelleme kapsamına ben de dahil olduğumdan düşündüm bir an. Erkek egemen bir dünyada yaşadığımızdan belki de haklı. Erkekleri doğuran ve yetiştiren kadınlar olduğuna göre, dolaylı olarak onlar da suçlu değilmi? Sorun insanda sanırım.

Takvor Teodorosyan

2023

16 Ağustos 2024 Cuma

FOTOĞRAF ÖZGEÇMİŞ (Takvor Teodorosyan)

 


Yağlı boya resim çalışmalarım, ortaokul sıralarında reprodüksiyonlardan tuvale aktarmakla başdı. Karakalem, yağlı boya bu tarzda birçok resim ve yerel sergiler sonrası kopya resim yapmak beni tatmin etmez oldu. Eserin tamamen kendime ait olması isteği, fotoğrafladığım görüntüleri tuvale aktarma fikrini doğurdu. Başlangıçta olumlu bulduğum bu fikir, uygulamaya başladığım ilk denemede anlamsız geldi. O andan itibaren de fotoğrafa yolculuğum başladı. 2006 yılında İFSAK “Temel Fotoğrafçılık Eğitimi” alana dek kendi edindiğim bilgi ve deneyim ile birçok fotoğraf çektim. Eğitim sırasında gördüm ki çektiğim birçok kare tesadüfen iyi ya da çekim hatalı. 
Farklı kültürler, yaşanmışlıkların bıraktığı izler ilgimi çeker. Doğada gördüğüm güzellikler beni heyecanlandırır. Kaderine bırakılan ya da bilinçsizlikten yok olup gidebileceğini düşündüğüm değerleri kaybetmekten korkarım. Bu insani duyguları arşivlemek, paylaşabilmek, tekrar baktığımda hissedebilmek için o anda yaşadığım duyguları çektiğim kareye hapsetmek, dolaşırken fark ettiğim ayrıntılara başkalarının da dikkatini çekmek için fotoğraf çekerim.

15 Ağustos 2024 Perşembe

TAKVOR TEODOROSYAN GÜNLÜK

ADAM VE ÇOCUK
Beşiktaş Deniz Müzesi otobüs durağında 27E Şirintepe otobüsünü bekliyorum. Zayıflıktan yada hayatın zorluklarından yüzündeki çizgiler derinleşmiş, buruşmuş, şakakları çökmüş, esmer, kömür siyahı fırça saçlı adamın koluna yapışmış bir çocuk. Biri büyük diğeri küçük mor valizleri idare etmeye çalışarak durağa geldiler. Adam bira yorgun birazda bezgin görünüyor. Çocuk desen yerinde duramıyor. Çocuk oniki o üç yaşlarında, açık tenli, suratında temiz bir ifade var, iki numara düzgün saç tıraşlı, balık etinde. Heyecanlı bir o kadar da mutlu görünüyor. Belkide ilk kez geldiği ve gördüğü yeri algılama heyecanı içinde, sağa sola koşturuyor, zıplıyor, gözleri fıldır fıldır etrafı tarıyor. Adam bir ara arka arkaya gelen otobüslerin numaralarına bakmak için bulunduğu yerden uzaklaşınca çocukta arkasından koşturdu. Adam valizleri işaret ederek çocuğu geri çevirdi. 
Bekledikleri otobüse bindiler bende aynı otobüsteyim. Tesadüf ya onların arka sırasına oturdum. Çocuk adamın oğlumu diye düşünürken enselerindeki et benini fark ettim. Aşağı yukarı aynı yere den gelmişti. Belli ki bir kan bağı vardı. Bir ara cocuğun coşkulu tavırları adamın bezginliğini, yorgunluğunu unuturmuş, duygularını yeşertmişti. Gülümseyerek, sevgiyle yaklaştı başını okşadı. 
Takvor Teodorosyan
15.08.2024

20 Haziran 2024 Perşembe

İSTANBUL TARİHİ XVII. ASIRDA İSTANBUL (ERAMYA ÇELEBİ KÖMÜRCÜYAN) RUMELİHSARI

 

İSTANBUL TARİHİ XVII. ASIRDA İSTANBUL (ERAMYA ÇELEBİ KÖMÜRCÜYAN)

RUMELİHSARI

İleride, iri ve tabii kayalar görülür. Burada Türkler oturur. Onların basit bir mescitleri vardır. Birkaç bahçeyi geçtikten sonra, sahilde servi ağaçlarıyla dolu mezaristan’a vardık. Çırpıcılar burada köy ve Hisar sakinlerinin çamaşırlarını yıkarlar. Bunlar bir takım yaşlı Müslüman halayıklardır.

Daha ilerde, Rumeli adını taşıyan hisar yükselir. Boğazın en dar noktası olup Bizanslılar zamanında dahi Boğazkesen (Lemokopion) tesmiye edilen bu mevki, pek eski devirlerden beri tarihi bir ehemmiyet ve şöhret kazanmıştır. Darius, ordusunu Avrupa’ya geçirmek için Samos’ lu Mandrokles’e burada muazzam bir köprü kurdurmuş ve üzerinde Grekçe ve Asurca kitabeli iki mermer sütün diktirmiştir. Müteakip devirlerde, Boğaz’ın bu dar kısmı Gotlar ve Latinler için de Avrupa ve Asyaarasında en uygun geçit olmuştur. Daha sonra Türkler, muhtelif zamanlarda ordularını bu noktadan geçirmişlerdir. Nihayet, Fatih, 1452’de İstanbul’un fethine başlangıç mahiyetinde olmak üzere, Rumların “Neokastron” tesmiye ettikleri Rumelihisarı’nı üç ay zarfında inşa ettirmiştir.

Rumelihisarı’nın XVII. Asırdaki vaziyetini anlatan Evliya Çelebi hisarın, biri şimale bakan Dağ-Kapısı, diğeri şehre nazır Hisarpeçe kapısı , biri de demir pencereli olup daima kapalı duran Sel-kapısı olmak üzere üç kapısı bulunduğunu, içinde yüz beş pare top, sahilde Boğaz’a hakim bir tepede de içine adam sığacak kadar büyük toplar mevcut olduğunu, kale kumandanı ile üç yüz kadar neferin gece gündüz hazır vaziyette bulunduklarını, kale içinde de kayalara yapışmış kırlangıç yuvaları gibi yüz seksen kadar asker evlerinin mevcut olduğunu, kale dahilinde ayrıca da bir minareli Fatih camii, iki mescit ve iki buğday ambarı bulunduğunu yazar.

Tournefort, XVIII. Asrın başında, kule damlarının kurşunla örtülü olduğunu, top mazgallarının dışarı uzanan top namlularıyla korkunç bir manzara teşkil ettiğini, topların tekerleksiz olduğundan dolayı doldurulmasının pek zor olduğunu yazar. İnciciyan, dağa bakan hisar kapısının önünde Almanlardan alınmış ve “Rudolphus II Rom. Imp. 1601” ibaresini havi büyük bir topun, zındanın bulunduğu kule kapısının içinde de iki miğferin, bir topuzun, bir kulaç uzunluğunda bir kemiğin ve insana ait olduğu rivayet edilen iki adet pek iri dişin asılı olduğunu müşahedesine müsteniden söyler.

Hisar’ın en meşhur kulesi Zaganos Paşa kulesinin kitabesi 1452 tarihini taşır. Bu kitabe İstanbul’da mevcut en eski Osmanlı kitabesi olması itibariyle dikkate şayandır.

Evliya Çelebi, Rumelihisarı varoşunu şu suretle anlatır. Sahilin dar bir yerinde olup bağsız ve bahçesiz kayalar üzerinde kat kat bin altmış kadar haneyi ihtiva eder. Üç cami, onbir mescidi, yedi subyan mektebi, bir hamamı, iki yüz dükkânı, Derviş Dede tekyesi namına bir tekyesi, yedi kadar müsaadeli Rum hanesi vardır. Yahudi yoktur. Halkı balıkçı, kale neferatı, kayıkçı ve diğer sanat erbabıdır. Ayan ve eşrafı yalı sahibi olup kış günleri İstanbul’da otururlar.  Aynı müellif, “Şeytan Akıntısı” kenarında belli başlı yalı olarak Dizdar, Hacı İsa, Kara Hasan, Narhcı Hasan efendi, Koska Firuni Mehmed efendi, Topkapı’lı Mahmut efendi ağa, Hezar-pare Ahmed paşa yalılarını zikreder.

Müellifimiz Eramya Çelebi’nin, Rumelihisarı’nda Ermeni bulunup bulunmadığına dair hiçbir şey söylememesinden, kendi zamanında bu mahallede bir Ermeni topluluğunun mevcut olmadığı anlaşılır.  İnciciyan’ın verdiği malumata göre Ermeniler XVIII. Asırda Hisar’a yerleşmişler ve bir de kilise inşa etmişlerdir. Mezkûr müellif, Ermeni mahallesinin (bugün olduğu gibi) hisar dışında, sarp bir yolla çıkılır bir tepede bulunduğunu ve Ermenilerin “Surp Sanduht” adlı küçük bir kiliseye malik olduklarını söyler. Bugün aynı adla mevcut olan Rumelihisarı Ermeni Kilisesi 1816 senesinde yıktırılıp bugünkü şekilde yeniden inşa edilmiştir.

Denize nazır bahçelerde “Hisar Kirazı” denilen leziz kiraz yetişir. Rumelihisarı kirazının şöhretini evliya çelebi şu surette anlatır. Dağlar üzerinde emsalsiz kiraz bağları vardır ki hisar kirazı namıyla Rum, Arap ve Acem’de meşhurdur. Hatta Acem diyarında ismine Gülnar-ı rum derler. İki kiraz bir dökme riyal ağırlığında gelmiştir. Kiraz mevsiminde pek çok kimseler buraya gezmeye gelirler.

KAYNAK

İSTANBUL TARİHİ XVII. ASIRDA İSTANBUL

Yazan: ERAMYA ÇELEBİ KÖMÜRCÜYAN (1637-1695)

 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları No:506

Tercüme ve Tahşiye eden: Hrand D. Andreasyan

İstanbul Kurtulmuş Basımevi 1952

 

2 Haziran 2024 Pazar

VİCDAN

Metro çıkışı merdivenlerden yukarı çıkıyorum. Önümde iki kız arkadaş birbirleriyle konuşarak çıkıyorlar. Kızlardan biribnin söylediği kulağıma çalındı;

-Bu dünyayı mahveden hep erkekler değilmi zaten.

Bu genelleme kapsamına ben de dahil olduğumdan düşündüm bir an. Erkek egemen bir dünyada yaşadığımızdan belki de haklı. Erkekleri doğuran ve yetiştiren kadınlar olduğuna göre, dolaylı olarak onlar da suçlu değilmi? Sorun insanda sanırım.

Takvor Teodorosyan

2023