Sahilde çıplak ayak yürüyorum. Deniz, sahile kavuşmasının
mutluluğunu kumsala köpüklerini bırakarak kutluyor. Vücudumun ağırlığıyla
ezilen kum beni hafızasına kaydederken, baskıdan kurtulmak istercesine ayağımın
altından kayıyor. Denizin renkleri bejden
türkuaza, açık maviden gittikçe koyulaşan laciverde geçiş yapıp, ufuk çizgiyle
sonlanıyor. Göz bittiğini, akıl devam ettiğini biliyor. Görüntünün ve ortamın güzelliğiyle
doluyorum. Taze havayı vücudumun tüm noktalarında hissedebilmek uğruna doyasıya içime çekiyorum.
Akıl rahat durmuyor, ha bire bir şeylerle uğraşıyor. Bir
süre bedenimi ve ruhumu dinlemek istiyor, sessizliğin ve huzurun tadını çıkarıyorum. Akıl
yine devrede. Geçinmek mi? Yaşamak mı? Ayaklarıma ulaşan bir dalga beni kendime
getiriyor.
Dalga her sahile vurduğunda çakıl taşlarını
hareketleniyor, kimi birbirini itiyor, kimi yan yana gidiyor, kimi bir
diğerinin üzerinden atlayıp en öne geçiyor. Ne için olduğunu bilmedikleri bir
uğraş içindeler. Hepsinin ortak yanı sürtüşmeden çıkardıkları sesler. Tıpkı
yaşamdaki kavgalarımız gibi.
Bir deniz kabuğuna rastlıyorum, sıradan olmasına karşın yine de evirip, çevirip bakıyorum merakımdan. Bu da ikinci hayatı
deyip geçiştiriyorum. Birkaç adım sonra değişik bir kabuk daha, kenarı kırık denize
atıyorum. Akıl işe karışıyor, yaşamında da tercih etmediklerini bu kadar kolay
terk edebilsen diye, haklı.
Keyif sürmeye kararlıyım, bir çakıl taşı,
diğerlerinden farklı gibi göründü. Baktım, çok da güzel değil. Farklı olduğunu
seziyorum ama farklılığını göremiyorum. Elime alıp şöyle bir denize çaldım.
Islanınca ortaya çıktı renklerinin, damarlarının güzelliği. Bir kez daha anladım,
görünüşe aldanmamak gerektiğini.
Biraz ilerde, içi boşalmış yeşil bir
denizkestanesi kabuğu, tam ve güzel, narin ve kırılgan, sevdiklerimize
gösterdiğimiz özenle biriktirdiklerimin yanına koydum. Bir başka çakıl taşı,
bir başkası hepsi de farklı güzeller. Sahip olma duygusu ve doyumsuzlukla biriktirdiklerim avucuma sığmıyor, elimdekileri elemek zorundayım. Önce tercih edip sonra elemek, sıkıntılı bir süreç eleyene de elenende.
Birkaç
adım sonra bir tahta parçası deniz, güneş ve başından geçenler aşındırmış,
matlaştırmış onu. Bir sanat galerisinde sahile vuran tahta parçalarını
değerlendirerek heykelcikler yapan, onlara yeniden ruh veren sanatçının
eserlerini görmemiş olsaydım, bir işe yaramaz deyip tekme atabilirdim. Onu da
değerlendirebilen yeniden hayat veren bir ruh çıkabiliyor.
Rastladığım güzellikleri yanında sahili kirleten sintine atıkları, naylon torbalar, pet şişeler, çör çöp sorumsuzluğun ve sevgisizliğin yansıması.
Doğa her şeye rağmen güzel ve ait olduğum yer.
Takvor Teodorosyan Ağustos/2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder