27 Ağustos 2015 Perşembe

YAZLIK SİNEMA



Yazlık sinemada iki seçeneğimiz vardı. Türk ve yabancı filmlerin oynatıldığı Emirgan Sineması, diğeri ise daha çok yerli filmlerin oynatıldığı sahilde kaleye yakın Halil’in kahvesi üzerindeki açık hava sinemasıydı.  Sinema kalelerin alt kısmındaki yamaçta olduğundan dik ve dar merdivenler ile çıkılırdı. Sinema perdesi kale tarafındaydı. Seyirciler sırtı denize dönük tahta sandalyelerde otururdu. Sahildeki çay bahçeleri buluşma yerleriydi.

Akşam sinemaya gitme fikri ortaya atıldı. Gidelim, gitmeyelim derken Emirgan sinemasına gitmeye karar verdik. Telefonla bilet ayırtılacak olduğunda rezervasyon ismimizi Cem, Tarık gibi takma adlar olarak verirdik. Bu şekilde kimlerden olduğun anlaşılmaz ve telaffuzu kolay olurdu. Akşam yemekten sonra birbirimize uğrayarak toplanır, kız arkadaşlarımızın evine giderek annesinden, daha çok da babalardan izin koparmaya çalışırdık. Çok geç kalmayın diye tembihlenirdik tabii ki.

Belirlediğimiz bir noktada toplanır, gırgır şamata Emirgan’a doğru yürüyüşe başlardık. Necip Bey Bağına yaklaştığımızda deniz tarafında Clup 12 sonraları Clup Cartier olan gece kulübünden müzik sesleri geliyor. Bu akşam kim var? Neler olup bitiyor merakıyla duvar üzerinden sarkıp anlamaya gayret ediyoruz. Ağaçlar ve sarmaşıklardan pek bir şey göremeyince umudumuzu dönüş yoluna bırakıyoruz.

Farklı konuları tartışır, geyik muhabbetleri, şakalaşmalar ile yola devam ederdik. Solda Halim Paşa Korusunun sessizliği, sahilde ise yorgun gemilerin yanaştığı Demir Deposunu geçince Baltalimanı Kemik Hastanesine varıyoruz. Burnumuza gelen kötü kokular ve kurbağa sesleri dereye yaklaştığımızı haber veriyor. Dereyi geçtikten sonra soldaki yokuştan tepedeki sinemaya doğru kıvrılıyoruz. Sağ tarafımızda da Alpayın çok çıktığı bir başka gece kulübü vardı. Konuşarak yürüdüğümüzden yokuşu nasıl çıktığımızı fark etmezdik. Gişeden biletleri alıp, yerleşiyoruz.

Filmin başlayacağını haber vermek için üç kez ışıklar yakıp söndürüldü, Sinema ilan edilen başlama saatinde başlamadığında beş, on dakika sabredilir gecikme devam ederse, seyircilerin sabrı kalmaz ıslıklar ve “makinist, makinist..” diye bağrışmalar, alkışlar başlardı. Sonunda ışıklar söndü başımızın üstünden perdeye ulaşan ışık demeti ile reklamlar, fragmanlar ve sonunda film başlardı. Makinist odasına yakın konumda oturmuşsak arka fonda sinema makinesinin ve filmin makaraya sarılma sesini duyar olurduk.

Antrakta, yiyecek içecek satanlar tahta kasalara gazoz açacağı ile vurur furuko, gazoz, frigo buzzz…, çekirdek bağrışlarıyla büfeciler satış yapardı. Çekirdek çıtlatmak en çok rağbet gören eğlenceliklerden olup, kabuklar ve şişeleri genelde yere atılırdı. Şişelere ayağınız çarptığında sinema sessizliğinde yuvarlanan şişe sesleri sessizliği bozar.

Sinema sonrası dönüşümüz yine yürüyerek olurdu. Yürüyüş yolunda film kritikleri tartışma konumuz olur, Necip Bey Bağına yaklaştığımızda gece kulübünde sanatçı sahne almışsa bir süre duvar dibinde onu dinlerdik. Kulübü denizden seyreden bedavacılar da vardı. Burası ya da Bebek Maksim gazinosu önüne sandallarla yanaşır programı seyrederlerdi.


Rumelihisarı’ na vardığımızda yokuşu ya da merdivenleri çıkmak biraz zor gelirdi. Kız arkadaşların evine yakın bir erkek varsa o eşlik eder, o yöne gidecek yoksa grup halinde kızlar evlerine bırakılırdı. Vardığımız her kapı önünde bu saate kadar hiç konuşmamışız gibi kapı önü sohbetleri bir süre daha devam ederdi. 

Takvor Teodorosyan Ağustos/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder