Yazlık sinemada iki seçeneğimiz
vardı. Türk ve yabancı filmlerin oynatıldığı Emirgan Sineması, diğeri ise daha
çok yerli filmlerin oynatıldığı sahilde kaleye yakın Halil’in kahvesi
üzerindeki açık hava sinemasıydı. Sinema
kalelerin alt kısmındaki yamaçta olduğundan dik ve dar merdivenler ile
çıkılırdı. Sinema perdesi kale tarafındaydı. Seyirciler sırtı denize dönük
tahta sandalyelerde otururdu. Sahildeki çay bahçeleri buluşma yerleriydi.
Akşam sinemaya gitme fikri ortaya
atıldı. Gidelim, gitmeyelim derken Emirgan sinemasına gitmeye karar verdik. Telefonla
bilet ayırtılacak olduğunda rezervasyon ismimizi Cem, Tarık gibi takma adlar
olarak verirdik. Bu şekilde kimlerden olduğun anlaşılmaz ve telaffuzu kolay
olurdu. Akşam yemekten sonra birbirimize uğrayarak toplanır, kız
arkadaşlarımızın evine giderek annesinden, daha çok da babalardan izin
koparmaya çalışırdık. Çok geç kalmayın diye tembihlenirdik tabii ki.
Belirlediğimiz bir noktada toplanır,
gırgır şamata Emirgan’a doğru yürüyüşe başlardık. Necip Bey Bağına
yaklaştığımızda deniz tarafında Clup 12 sonraları Clup Cartier olan gece
kulübünden müzik sesleri geliyor. Bu akşam kim var? Neler olup bitiyor
merakıyla duvar üzerinden sarkıp anlamaya gayret ediyoruz. Ağaçlar ve
sarmaşıklardan pek bir şey göremeyince umudumuzu dönüş yoluna bırakıyoruz.
Farklı konuları tartışır, geyik
muhabbetleri, şakalaşmalar ile yola devam ederdik. Solda Halim Paşa Korusunun
sessizliği, sahilde ise yorgun gemilerin yanaştığı Demir Deposunu geçince Baltalimanı
Kemik Hastanesine varıyoruz. Burnumuza gelen kötü kokular ve kurbağa sesleri
dereye yaklaştığımızı haber veriyor. Dereyi geçtikten sonra soldaki yokuştan tepedeki
sinemaya doğru kıvrılıyoruz. Sağ tarafımızda da Alpayın çok çıktığı bir başka
gece kulübü vardı. Konuşarak yürüdüğümüzden yokuşu nasıl çıktığımızı fark
etmezdik. Gişeden biletleri alıp, yerleşiyoruz.

Antrakta, yiyecek içecek satanlar
tahta kasalara gazoz açacağı ile vurur furuko, gazoz, frigo buzzz…, çekirdek bağrışlarıyla
büfeciler satış yapardı. Çekirdek çıtlatmak en çok rağbet gören
eğlenceliklerden olup, kabuklar ve şişeleri genelde yere atılırdı. Şişelere
ayağınız çarptığında sinema sessizliğinde yuvarlanan şişe sesleri sessizliği
bozar.
Sinema sonrası dönüşümüz yine yürüyerek
olurdu. Yürüyüş yolunda film kritikleri tartışma konumuz olur, Necip Bey Bağına
yaklaştığımızda gece kulübünde sanatçı sahne almışsa bir süre duvar dibinde onu
dinlerdik. Kulübü denizden seyreden bedavacılar da vardı. Burası ya da Bebek
Maksim gazinosu önüne sandallarla yanaşır programı seyrederlerdi.
Rumelihisarı’ na vardığımızda
yokuşu ya da merdivenleri çıkmak biraz zor gelirdi. Kız arkadaşların evine
yakın bir erkek varsa o eşlik eder, o yöne gidecek yoksa grup halinde kızlar evlerine
bırakılırdı. Vardığımız her kapı önünde bu saate kadar hiç konuşmamışız gibi
kapı önü sohbetleri bir süre daha devam ederdi.
Takvor Teodorosyan Ağustos/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder