15 Ağustos 2015 Cumartesi

RUMELİ HİSARI ANILARI SU

RUMELİHİSARI ANILARI (SU)  

Çocukluğumdaki yaşamla, bugünkü yaşamı kıyasladığımda aradaki farka inanamıyor insan. Su hayat kaynağımız, en temel ihtiyaçlarımızdan. Bir zamanlar suyu elde etmek oldukça zordu. Zor olduğu için de kıymetliydi. İdareli kullanıyorduk. Suyu gereksiz kullandık mı yerdik paparayı.

Çarşı (Sahil) dışında Rumelihisarı’nda şehir suyu şebekesi yoktu. Sadece Robert Koleje ve Meydan Mahallesindeki Amerikalıların oturduğu evlerde Bebek’ten su ve havagazı bağlantısı vardı. Su ihtiyacımızı kaynak sularının beslediği çeşmelerden, kuyulardan, sarnıçlardan sağlardık. Susuz kaldığımızda kuyusu olan komşulara rica eder onların kuyularından su taşırdık. Halı, yün yıkanacak ise kuyuya yakın bir noktada bu işi yapmak uygun olurdu.   

Sonraki yıllarda belediye belirli yerlere şehir şebeke suyu ile beslenen (Terkos) çeşmeleri inşa etti. Sakalar bu çeşmelerden evlere su taşır oldular. 

Şahabettin, Mehmet Ali ve Hasan üç sakamız vardı. Her sakanın kendi müşterisi ve sorumluk alanı (Mahallesi) bulunurdu. Sakalar eşekle su taşır, sağlı sollu ikişer teneke taşıyan tahta kasaları semere yüklerler, tenekeler düşmesin diye de zincir veya demir kanca ile su tenekeleri emniyete alırlardı.

Şahabettin kendi evinin yanındaki ahırda, Hasan ise Halimpaşa sırtında denize nazır eski bir kalıntıyı ahır haline getirmişti. Sakalar iş durumuna göre bir, iki bazen de üç eşek ile su taşırdı. Sakanın elinde bir sopa eşekler arka arkaya birbirine bağlanmış tek sıra halinde kervan misali yol alırlardı. Bazen eşeklerin inadı tutar çekiştirmelere, kakmalara, sopalamalara  aldırmaz gitmemek için direnir, zorla yola koymak mümkün olurdu. 

Saka getirdiği suyu kaplara ya da bodrum katta bulunan varile doldurur, biz de bu suyu el tulumbasıyla çatı arasındaki varillere aktarırdık. Çatı arasından dışarıya çıkan taşma borusundan su aktığında varilin dolduğunu anlaşılırdı. Bu işlem ilk başlarda eğlenceli gibi olsa da çoğu zaman zorunluluktan yapılır, angarya gelirdi. Çatı arasındaki variller doldu mu tüm musluklarımızdan şehir şebeke suyuna bağlanmışız gibi suyumuz akardı.

Salih Bey sokaktaki evimizde de benzer bir düzeneği bahçedeki kuyuya emme basma tulumba yerleştirerek oluşturmuştuk. Sonraları el tulumbasının yerini elektrikli emme basma tulumbalar aldı. 

İçme sularımız cam şişe damacanalarda (Çubuklu, Kanlıkavak) mavnalarla sahile gelir sakalar buradan dağıtım yaparlardı. Neredeyse her evde toprak, içi sırlı su küpleri bulunurdu. İçme suyunu küplere doldurur. Küpün ağzı tahta bir kapak ile kapanır üzerine beyaz dantelli örtü serilirdi. Küpten su alınacaksa sadece o iş için kullanılan maşrapa ile su sürahilere aktarılırdı. Su küpte dinlenir tortu varsa dibine çökerdi. Tortuyu temizlemek için belirli aralıklarla küpü tamamen boşaltır, yıkardık. Küpte dinlenen suyun lezzeti bir başka olurdu.

Babaannemin Şair Nigar İlkokulu karşısında oturduğu ahşap evde sarnıç vardı. Mal sahibinin eski eşyalarına bekçilik yapan sarnıç odasının altını tamamen sarnıç kaplamıştı. Çatıdan akan yağmur suları burada toplanır, gerektiğinde kovayla çekilir kullanılırdı. Buzdolabı olmadığından yazın kova içine koyduğumuz karpuz, kavun, rakıyı soğuması için sarnıçtaki suya sallardık.  

Kuyudan su çekmek kol kuvveti ve beceri ister. Kuyuların üzerine yerleştirilmiş makara şeklinde silindir tambur, kimisinde çıkrık ya da makara sistemi bulunurdu. Bazılarında ise hiçbir düzenek olmaz doğrudan ipe bağlı kovayı sallardık kuyuya. Her kuyunun yanında düşen kovayı çıkarmak için farklı şekil ve boyutlarda dövme demirden kanca grubu asılı olurdu. İp kopup kova kuyuya düştüğünde, ipin ucuna bu kancalar bağlanır, rastgele birkaç hareketle su içindeki kova yakalanmaya çalışılırdı. Kuyu ağızlarında genelde beyaz mermerden ağızlar bulunur, iş bitince de emniyet için kapak kapatılırdı. Kuyunun çok kullanıldığını ipin mermer üzerinde bıraktığı izlerden ve o izlerin derinliğinden anlaşılabilirdi.

Eski zamanın zorluklarını ve izlerini taşıyan mermer kuyu ağızları son zamanlarda antika değeri kazandı. Bahçelerdeki bağırlarından koparılarak çalınır, para eder oldu. Villaların salonlarında sehpa, bahçelerinde dekor oldular. Onun yaşanmışlıklarını hissedemiyorsa bakanlar bir süs, bir dekordan öte olmaz.  

ÇUKUR BOSTAN ÇEŞMESİ
Bebekliğimin ve çocukluğumun ilk zamanlarının geçtiği mahalledeki bu çeşme meydan mahallesi ile kale burçları arasındaki çukur bölgede bulunur. Çeşme yoldan aşağı kotta olduğundan hafif bir rampadan çeşme başına inilirdi. Suyu el değmeyecek kadar soğuk, içimi yumuşaktı. Buzdolabımız olmadığı zamanlarda büyük binlik şişeler ya da toprak testi ile buraya soğuk su almaya gelirdim. Çeşmenin iki ağzı vardı biri sol tarafta cılız akan kısım, diğeri yalağa demir borudan devamlı ve gür akan kısımdı. Çeşmenin müdavimi çok olduğundan sıra beklemek gerekirdi. 

ARPACI EMİN ÇEŞMESİ
Arpacı Çeşmesi sokakta olup, suyu kireçli olduğundan “Acı Çeşme” diye de bilinir. Mahalledeki müdavimleri ve birçok mahallenin kesiştiği noktada olması nedeniyle oldukça kalabalık olurdu. Çeşmenin koruyuculuğunu Lütfiye hanım üstlenmişti. Lütfiye teyze çeşmenin üst kısmındaki eski ahşap evde oturur, evinin penceresinden çeşme başında olup biteni seyrederdi. Gerektiğinde müdahaleden, kavgadan kaçınmazdı. Çoğu zaman çeşme başında olur, bir şeyler yıkar ya da çevredeki komşularla, yoldan gelip geçenle sohbet ederdi. Eli belinde, topluca bir hanımdı. Babamla çok kibar ve saygılı konuşurdu. Çeşme başında sıra kaptınız, başkasına haksızlık yaptınız, çeşmeye zarar verdiniz ya da pis bıraktıysanız kim olduğu fark etmez ağzına geleni söyler küfrü basardı. Bir de gür sesi vardı ki yedi mahalleden duyulurdu. Daha olmadı belediyeye şikâyet ederdi. Kendine özgü tavrı ve mahalleyi sahiplenmesi ile renkli bir kişilikti.

Yol yapım kazıları sırasında suyu çeşmeye taşıyan boruların pişirilmiş kil künkler olduğunu gördüğümde beni hayrette düşüren, toprak künklerin pürüzsüz, parlak ve çok düzgün bir döküm olması ve birbirine geçme oluşuydu. Kim bilir bu künkler nerelerdeki suyu bu çeşmeye taşıyordu. Yol yapımı sırasında özen gösterilmeyen bu künklerin bir kısmı hasar gördü. Hasar gören kısımları kiremit, taş parçası ve harç ile tamir etmeye çalıştılar. Bu yamalama onların ilk yapıldığındaki pürüzsüz döküm ve işçiliğe hiç yakışmamış, eskinin ustalığı ve sorumluluğu ile şimdinin arasındaki yaklaşımı ve sorumsuzluğu, baştan sağma iş yapmayı ortaya koyuvermişti.    

Sonraki yıllarda yapılan yeni binaların da fosseptikleri kanalizasyon sistemine bağlanmaya başlayınca çeşme suyuna kanalizasyon karıştığı dedikodularının başlaması çeşmeye ilgiyi azalttı. Yol çökmesi ve tekrarlanan yol tamirleri için yapılan kazılar sonunda kanallar bozuldu, körlendi, su gelemez oldu. Kuruyan çeşme halen bir sembol olarak yerini muhafaza ediyor.

İBRAHİM EFENDİ ÇEŞMESİ (Miladi: 1732)
Hisar yokuşunun orta kısmında yer alır. Bu çeşme yokuş üzerinde olduğundan daha çok çevredekiler ve sucular kullanırdı.

Kaynak:http://www.suvakfi.org.tr/detay.asp?id=785 
Rumelihisarında Ali Pertek Caminin yukarısında Arpaçı Çeşmesi sokakta bulunan bu çeşme , kesme taştan klasik tarzda yapılmıştır. Sivri kemerinin altında ufak bir ayna taşı ve tas koymaya mahsus iki hücresi vardır. Hazne duvarları sıva ile örtülmüş ve bu sıva yer yer dökülmüştür. Teknesi esas şeklini kaybetmiştir. Suyu kesiktir. Kemerinin üzerindeki kitabe şöyledir:  
“Didim atşâna izzî resm-i osmaniyle tarihin”
“İç İbrahim Efendi çeşmesinin mâ sana zemzem”  ( Hizcri: 1145) 
Çeşmeyi yaptıran İbrahim Efendi’nin kim olduğu öğrenilemedi.

ÇEŞME (Mektep Sokak)
Bu çeşmede arkasında su toplama haznesi olan halen de suyu akan bir çeşmedir. Çeşme gri yüzlü ve birçok yeri duvar yosunları ile kaplıdır. Üzerinden de böğürtlen çalıları ve yabani sarmaşıklar sarkar. Meydan Mahallesinden inen yol ile Mektep sokağın kesiştiği noktada yol kodundan yüksektedir. Önünden sahile inen Arnavut kaldırımlı yol birçok fotoğrafçıya ve ressama konu olmuştur.

RAKIM MEHMET PAŞA ÇEŞMESİ (1715)
Sahildeki Ali Pertek Cami önündeki çeşmedir. Orijinal halini hatırlamıyorum. Çeşme yenilenip, Terkos suyu bağlandıktan sonra sucuların su taşıdığı önemli bir çeşme oldu.

Denizden çıktıktan sonra evin yolunu tuttuğumuzda elimizi, kafamızı, ayağımızı yıkadığımız, deniz kenarında bulunduğumuzda susuzluğumuzu giderdiğimiz, sandalla uzun süreli denize açılacağımız zaman meyve, salatalık, domates yıkadığımız çeşmeydi.

BANYO (YIKANMA)
Banyo yapmamız için su temini, suyun ısıtılması vb. bir dizi hazırlık yapmak gerekiyordu.  
Banyo köşesine yerleştirilmiş, beton ocak üzerine oturtulmuş, büyük bakır kazandaki su odun, tahta parçaları, çalı çırpı yakılarak ısıtılırdı.

Yıkanma suyu sıcaklığı mermer kurnada arzu edilen sıcaklığa göre ayarlanır, ayağımızın kaymaması için tahta takunya giyilirdi. Alçak tabureye oturulur, kurnadaki suyu hamam tası ile baştan aşağı dökerek yıkanırdık. Yıkanırken sıcak suyun ziyan olmaması ve bir sonra yıkanacak kimseye de yetecek sıcak su bırakılmasına özen gösterilirdi. Banyolar yanan odun ateşinin sıcaklığı ve buharla ısıtırdı. Yıkanma uzun sürmüş ve kazanın altındaki odun azalmış ise biraz titreme durumları yaşanır, gidermek için üzerimize biraz sıcak su dökerdik.

Sıcak su durumuna göre banyo yapmaya arka arkaya girilirdi. Su soğumuşsa sıranız gelse de suyun ısınmasını beklemek durumundaydık.

Banyo yapmanın bir başka yolu da Robert Kolej’e gitmekti. Orada kalorifer ve sıcak su kömür kazanları ile sağlanıyordu. Güvenlik noktasındaki çalışanları tanır ya da orada çalışan tanıdığımıza gideceğimizi söyler, sonra da duşların olduğu banyoya gidip bol ve sıcak su ile yıkanırdık.  


Kadıköy’e ananeme gittiğimizde bol su ile yıkanma fırsatı bulurduk. Onun banyosunda kazan yerine yine odunla ısınan silindir seklinde bakır termosifon vardı. Termosifonun ortası baca gibi olduğundan alt kısımda yanan odunun çıkardığı ısı termosifonun ortasından yukarıya bacaya gittiğinden su daha çabuk ısınırdı. Sıcak su kullanımı çok olduğunda onda da bekleme sorunu olurdu. Burada tek ayrıcalık şehir şebeke suyu ile bolca yıkanmaktı. Sevmediğim bir tarafı ise siyah çimentolu mozaik klasik hela taşı üzerindeki ayak basma yerlerine denk gelecek şekilde hamam taburesi koyup hela taşı üzerine oturarak banyo yapmaktı.   

Takvor Teodorosyan Ağustos/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder