Fotoğrafı gördüğümde içimde bireyler kıpırdadı.
Başka bir görsele geçtim. Bir süre sonra tekrar dönüp ona baktım, Tekrar tekrar baktım. Alamadım kendimi bakmaktan. Bir nevi aşık olmaktı bu. İçimdeki çocuk elimden tuttu gel dedi. Sorgu sual etmeden düştüm peşine. Doğup büyüdüğüm Rumeli Hisarı Meydan mahallesindeki Arnavut kaldırımlı sokağa geldik. Burada ne işimiz var demeye kalmadı. Bir ahşap evin kenarına gizlendik. Bu doğduğum ev değil mi? diye sordum.
Sus, sakin ve sessiz ol, sadece seyret ki sihir bozulmasın dedi.
Sokakta oynayan bir kız çocuğuydu seyrettiğimiz. Yanından hiç ayırmadığı yaşam arkadaşı ayıcığını usulca kaldırım kenarına oturttu. Devrilmeden durabilmesi için eliyle dengeledi. Karşısına geçti, zihninde çalan müzikle başladı dans etmeye. Can dostu ayıcığı ile paylaşıyordu içinde köpüren coşkuyu. Öyle bir coşkuydu ki bu ayakkabıları point, eteği tütü olmuştu adeta. Ruhu bir kelebek kadar hafif, kuş gibi özgür, elleri balerinin ki kadar zarif, estetik, Döndüğünde eteğinin açılarak dönüşünden haz duyuyor, daha hızlı, daha bir coşkuyla dönüyordu. Halkalar halinde uçuruyordu gök kubbeye neşesini, coşkusunu. Aydınlık, saf, özgür ruhun dansıydı bu. Mutluydum seyretmekten, ta ki içimdeki çocuk bana dönüp; ya sen? diyene dek. Ben de içimdeki yangını yazarak söndürüm.
Fotoğraf: Philippe le Tellier, Paris 1961
Takvor Teodorosyan
22.02.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder