Pencereden sokaktan gelen geçene bakarken karşı damda eş olduklarını tahmin ettiğim iki martı mekik dokur gibi ağızlarında bir dal parçası, gidip geliyorlar. Damda yedek bırakılmış üst üste dizilmiş birkaç kiremidi kuzey rüzgarına siper ederek yuva yapma çabası içindeler. Martının yuva üzerine oturması ile yuvanın tamamlandığını ve kuluçkaya oturduğunu anlıyoruz. Sabah kalktığımızda ilk yaptığımız şey kuluçkaya oturan martıyı izlemek oluyor. Bizden biri gibi gözler olmuştum onu. Kuluçkaya oturan martı belli aralıklarla yön değiştiriyor. Sırasıyla tüm yönlere oturduğunu gözlemliyorum. Rüzgar, yağmur fark etmiyor hiç bozmuyor pozisyonunu. Eş martı, bir gözüküyor bir kayboluyor. Hiçbir zaman yalnız bırakmıyor eşini, kontrol altında tutuyor her daim.
-Yumurtalar ıslanmaz mı?
-Yok canım, yumurtaların üstüne oturmuş, vücudu kaplamıştır yumurtaları.
-Damdan akan su yuvaya gelmez mi? Sonra tahminde bulunup cevap veriyorum kendime,
dallardan yuva yaptılar ya yumurtalar dallar üzerinde olduğundan su alttan akar gider herhalde.
-Ne kadar süre oturacak bu böyle?
-Bilmem
Martılar ile iç içe olmamıza karşın yaşamları hakkında bilgimiz olmadığı çok açık. Gözlemlemekle
de olsa bir tür iletişim halindeyiz martıyla. Başladım martılar hakkında okumalara. En ilginç gelen
bilgilerden biri martıların ağızdan çiftleşen olmalarıydı. Özellikle daha büyük türleri becerikli üst
düzeyde zeki kuşlar. İletişim ve yüksek ölçüde gelişmiş sosyal davranışlar sergiliyorlar. Bütün faaliyetlerinde toplumcular. Dişi genellikle iki üç yumurta ile kuluçkaya yatıyor. Erkekle dişi kuluçka görevini paylaşıyorlar. Hem erkek hem de dişi yavruları besliyor. Büyüdükçe gerçek martı rengine ve özelliklerine dönüşüyorlar. Yuttukları plastik parçaları ölümlerine neden oluyor. Özellikle iri tür martılar yavrularını ve yumurtalarını yiyerek besleniyorlar. Gaga yapıları orta bölüme kadar düz inerken, uç kısma doğru kanca şeklini alıyor. Kuyrukları genellikle çatallı. Ayakların ön parmakları perdeli, arka
parmakları ise perdesiz.
Gelelim bizim martıya kuluçkaya oturmasının üzerinden yaklaşık üç buçuk hafta gibi bir zaman
geçmişti. Martının ayağa kalkmaya çalıştığını ve altında kıpırdanmalar olduğunu fark ediyorum. Yavruları henüz göremiyoruz. Yumurtadan çıkmış olmalılar. Ancak, onlarda olan
hareketlilikle birlikte gökte de hareketlilik çoktan başlamış. Martılar, özellikle de kargalar uçmaya
başladı tepelerinde.
Birkaç gün sonra yavruları nihayet görebildik. Üç taneler. Üzeri grimsi hav tüylerle kaplı toparlak bir
görünümdeler, uzaktan zor seçilebiliyor. Yavrular annenin kanatları altında ondan çok uzaklaşmadan
etrafta dolanıyorlar. Martı boynunu öne doğru uzatıp, sesler çıkarıyor bir boyun kasılma hareketi
yaparak ağzına gelenleri yavruların ağzına veriyor. İlk iki hafta içinde oldukça geliştiler. Gelişimleri o
kadar hızlı ki ne yiyorlar da bu kadar beslenebiliyorlar demekten kendimi alamıyorum. Onlar yaşama
tutunma telaşındayken kargalar boş durmuyor, yavruları ele geçirme planları ve deneme uçuşları
yapıyorlar.
Kargalar ikili olarak öncelikle yavruların yakın konumunda yan yana konuyorlar dam kenarına. Bir süre uzaktan gözlüyor, atak zamanı geldiğinde kargalardan biri ana martının üzerinden geçerek dikkatini dağıtan bir uçuş yapıyor. Anne martı atak karşısında gittikçe artan tempoda ses çıkararak rakibi uzaklaştırma çabasında. İlk karga atağının yarattığı şaşkınlık geçmeden ikinci karga anne martı üzerine bir atak gerçekleştiriyor. Anne martı sesini gittikçe yükseltip, sıklaştırıyor ve bunu ek olarak kanat hareketleri ile de destekliyor savunmasını. Kanatlarını ters v şekline getirip hacmini genişletiyor. Çok geçmeden eş martı yanı başına konup savunmaya katılıyor.
Kargaların atakları karşısında dertlendim. Anne martı yavrularını çıkarmanın sevincini yaşayamadan
çektiği çileye bak. Yavrularını korumak için ne kadar çaba sarf ediyor. Neler çekiyor zavallıcık.
Bu duygularımın sesiydi. Zihnim devreye girip soruyor;
-Ebeveynler de aynı durumda değil mi? Onlar da yavrularını korumak ve hayata hazırlamak için
çabalamıyorlar mı?
-Evet, diyorum alçak sesle kendi kendime.
Kargalar bugün bir başka strateji deniyorlar. Her zamanki gibi ikili olarak yakın bir konuma kondular.
Bir süre gözlem, daha sonra biri bizim çatıya diğeri de yavruların bulunduğu binanın arkasındaki
çatıya uçtu. Bir gariplik var derken, kargalardan biri doğrudan ana martının üzerine bir atak
gerçekleştirdi. Hemen arkasından bizim damdaki karga ikinci atağa geçti. Ana martı bağırmaya
başladı, kanatlarını çırpıyor direnç gösteriyor. Savunmada tek başına, kargalar tarafından çapraz
ateşe tutulmuş durumda. Kargalar ısrarla art arda ataklarını sürdürüyor. Atak üstüne atak yapıyorlar.
Ana martı yavruları kaptırmamak için bulunduğu yerden çok ayrılamıyor, mevcut savunmalarına ek
olarak kargaların üzerine saldırıp gaga ataklarına başlıyor. Eş martı yine uzaklardan gelip kargalara saldırıya geçince gökte kargalar ve martılar arasında bir dalaş başlıyor.
Sonuçta galip gelen, taraf olduğum martılar olunca seviniyorum. Kendi tarafımdan bakınca kargaların
ne kadar zalim, acımasız olduğunu düşünüyorum. Kızım içeriden sesleniyor. Martılar da kargaların
yavrularına saldırıyorlar. Güçlü olan yaşamda kalacak desene.
Bir başka gün kargalar yine gözüktüler damda bu kez başka martıların yavrularını kapmayı başarmışlar. Gagalarına sıkıştırdıkları martı yavrusu ile dolaşıyorlar damdan dama. Bunu görünce bizim ana martıya övgüler yağdırıyorum. Bizimki iyi anneymiş, şimdiye kadar yavrularını kaptırmadı.
Dört hafta gibi bir zaman geçmişti. İzlediğimiz martı yavruları artık büyüdüler. Henüz kanat renkleri
gri kırçıllı. Onlar büyüyünce ataklar da kesildi doğal olarak. Halen anneleri besliyor. Engebeli damda
yürümeyi tam beceremiyor, yürürken sendeliyorlar. Çabuk yorulup oturuyorlar bulundukları yere.
Yetişkin martılarda olan boyun esi yavrularda henüz oluşmadı. Garip ince bir ses çıkarıyorlar.
Kanat esnetmeleri ve gagalarıyla temizlenmeyi öğrendiler. Siyah gaga öne doğru, vücut hizasında
ve boyun mahcup çocuk gibi hafif içeri çekilmiş. Acemi çaylak oldukları her hallerinden belli.
Annelerini gördüler mi hemen gagalarını ana martının gagasına uzatıveriyorlar. Ana martı eskisi gibi
verici değil artık, ağırdan alıyor. Yönünü değiştiriyor. Yavrular da onu takip ediyor. Anne taviz vermeyince çaresiz vaz geçiyorlar. İçlerinden biri var ki ısrarcı davranıyor. Ana martının
peşini bırakmıyor bir türlü.
-Ben yine duygusal davranıp, yiyecek bir şeyler atabilseydim keşke diye hayıflanıyorum.
-İç sesim cevap veriyor. Senin yaptığın doğru değil, yaşamda kalabilmek için kendilerine yetmeleri,
yaşamayı öğrenmeleri gerekli.
Anlaşılan, yine taviz yok.
Artık kısa mesafe uçuş denemeleri başladı. Ana martı her zaman olduğu gibi baca üzerindeki
konumundan izliyor onları. Buradayım, güvendesiniz dercesine. Yavrular damda farklı yerlerde
dolaşıyorlar. Damda yiyecek sanıp gagalıyorlar bulduklarını. Birinin gagaladığını, diğeri almak
istiyor. Aralarında başlıyor kavga. Bak sen diyorum, büyüdüler de bir de kardeş kavgası yapıyorlar.
Seyrettiğim martı yaşamı olsa da insan manzaralarını seyrediyorum aslında.
Yavrular artık uçmaya başladılar. Her zaman olmasa da arada bir geliyorlar doğdukları dama
doğdukları noktaya. Aidiyet olmalı bu. Yetişkin martılar olarak martı özelliklerine ve renklerine
kavuştular. Birer birey olarak özgürler. Artık, yaşamlarını kendileri belirleyecekler.
Takvor Teodorosyan
Ağustos/2020
Görsel: resimsanatvefotograf.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder