Medeniyetlerin gelip geçtiği,
krallara, padişahlara mekan olmuş, farklı inanışları ve kültürleri bağrında
buluşturan, otantik çeşitlilikleriyle ve
renkli yaşantılarıyla masallara konu oluş, tarihiyle, doğal güzellikleriyle
insanları büyülemiş, gezginlere, sanatçılara ilham kaynağı olmuş, dünyanın en
güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’da bir kız, bir de adam yaşarmış.
Sabah gün ışığı ile aydınlanan
şehirde, insanları bir telaş alır, bir yerlere yetişmek için
koşuşturma başlarlarmış. Tıka basa dolup taşan toplu taşıma araçlarına kendilerini
zor atarlarmış. Taşıt içinde ezile büzüle kendine dayanacak bir destek,
tutunacak bir askı buldular mı cep telefonundaki dünyalarına dalar, gelen geçen
hiç umurunda olmazmış. Zaman baskısı, bütün gün çalışmanın verdiği yorgunluklarına bir de trafik yoğunluğu eklenir, insanların bir
başkasına dayanma sabrını zorlar, en ufak bir sebep büyük olaylara, kavgalara
neden olurmuş. İnsanlar bu koşuşturma ve telaş içinde kurulmuş bir makine gibi
yaşar günlerini geçirirlermiş. İsteklerini karşılamak uğruna kendi yaşamlarını
satarlarmış. Bu telaş ve koşuşturma içinde mevsimleri hissedemez, uçan
kuşu, açan çiçeği, uçuşan kelebekleri göremez olmuşlar ya da doğal güzelliklerin özlemini çeker
olurlarmış. Kız da adam da bu insanlardan çok farklı değillermiş. Onların,
diğerlerinden farkı bu döngünün dışına çıkmayı, hayallerinin peşinde
koşmak istemeleriymiş. Ancak, hayatlarında yapmayı planladıkları
değişikliğin sonucundan duydukları endişe, bu kısır döngüden çıkmalarını
engeller dururmuş. Kızda adam da yaşamlarını değiştirmekte zorlanır, arzuladıkları gibi yaşayamamaktan, mevcut durumlarını değiştirememekten yakınır dururlarmış.
Gün dönmüş, mevsim değişmiş, yıllar
geçmiş. Kız ile adamın düşünceleri evrende buluşmuş, kader her ikisini bilgenin
huzurunda bir araya getirmiş. Bilge sormuş;
-Neden buradasınız?
-Sözleşmiş gibi hep bir ağızdan bir ağızdan “Yolumuzu arıyorum. Kendimiz olmak istiyoruz.” deyivermişler.
Bilge, onları dinlemiş, deneyimlerinden örnekler vermiş, öğütlerde bulunmuş. Öğrettiklerini hatırlamaları için doğal malzemelerle
el işi göz nuru kolyeyi kıza, bilekliği de adama takmış.
Kızın kolyesindeki taşların birinde
“Yavaşla” diğerinde “Farkındalık” üçüncüsünde de “Paylaş” yazıyormuş. Yavaşla,
elindekilerin ve çevrendekilerin farkına var, fazlalıklarından kurtul, farklı şeylerle bağlantı kur ve paylaşı simgeliyormuş. Adamın bilekliğindeki
taşlarda ise “İtaat” diğerinde
“Dizginlik” üçüncüsünde ise “Fakirlik” yazıyormuş. Ölçülü ve kontrollü ol,
fakirlikle başa çık, kendi hedeflerine, ideallerine itaat etmeyi, onlara sahip
çıkmayı simgelermiş.
Daha sonra bilge onları bir serçe
kuşuna çevirmiş. Geçmiş zamanlarda yaşamış oldukları yerlere uçmalarını,
yaşanmışlıklarını, gördüklerini ve geçmişte unuttukları bir şeyler varsa, alıp
gelmelerini istemiş. Serçelerden her biri kendi yaşadıkları yerlere uçmuşlar.
Aradan uzun zaman geçmiş, serçeler
geri dönmüşler. Bilge onları eski hallerine döndürmüş. Kız ile adam bir telaş
bir heyecan içinde gördüklerini, fark ettiklerini bilgeye anlatmaya
başlamışlar. Bilge sözlerini kesmiş. Sakin olmalarını, kendisini dinlemelerini
istemiş. Duvarda asılı bulunan aynayı almış önce kızın sonra adamın
yüzüne tutmuş, dikkatle aynaya bakmalarını istemiş. Sonra söyle devam etmiş
“Her birinizin aynaya baktığında gördüğü sizin en büyük düşmanınız.
Geçmişinizde gördüklerinizi, fark ettiklerinizi bana değil ona anlatacaksınız.
Her biriniz kendi yolunuzu kendiniz bulamak zorundasınız. Yolunuzu ben tarif
edersem kafesteki kuştan farkınız olmaz.” demiş.
Kız ve adam bilgeye şükranlarını sunar, her biri kendi yolluna gider.
Takvor Teodorosyan Ocak/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder