31 Ağustos 2018 Cuma

SERÇE KUŞLARI



Medeniyetlerin gelip geçtiği, krallara, padişahlara mekan olmuş, farklı inanışları ve kültürleri bağrında buluşturan,  otantik çeşitlilikleriyle ve renkli yaşantılarıyla masallara konu oluş, tarihiyle, doğal güzellikleriyle insanları büyülemiş, gezginlere, sanatçılara ilham kaynağı olmuş, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’da bir kız, bir de adam yaşarmış.

Sabah gün ışığı ile aydınlanan şehirde, insanları bir telaş alır, bir yerlere yetişmek için koşuşturma başlarlarmış. Tıka basa dolup taşan toplu taşıma araçlarına kendilerini zor atarlarmış. Taşıt içinde ezile büzüle kendine dayanacak bir destek, tutunacak bir askı buldular mı cep telefonundaki dünyalarına dalar, gelen geçen hiç umurunda olmazmış. Zaman baskısı, bütün gün çalışmanın verdiği yorgunluklarına bir de trafik yoğunluğu eklenir, insanların bir başkasına dayanma sabrını zorlar, en ufak bir sebep büyük olaylara, kavgalara neden olurmuş. İnsanlar bu koşuşturma ve telaş içinde kurulmuş bir makine gibi yaşar günlerini geçirirlermiş. İsteklerini karşılamak uğruna kendi yaşamlarını satarlarmış. Bu telaş ve koşuşturma içinde mevsimleri hissedemez, uçan kuşu, açan çiçeği, uçuşan kelebekleri göremez olmuşlar ya da doğal güzelliklerin özlemini çeker olurlarmış. Kız da adam da bu insanlardan çok farklı değillermiş. Onların, diğerlerinden farkı bu döngünün dışına çıkmayı, hayallerinin peşinde koşmak istemeleriymiş. Ancak, hayatlarında yapmayı planladıkları değişikliğin sonucundan duydukları endişe, bu kısır döngüden çıkmalarını engeller dururmuş. Kızda adam da yaşamlarını değiştirmekte zorlanır, arzuladıkları gibi yaşayamamaktan, mevcut durumlarını değiştirememekten yakınır dururlarmış. 

Gün dönmüş, mevsim değişmiş, yıllar geçmiş. Kız ile adamın düşünceleri evrende buluşmuş, kader her ikisini bilgenin huzurunda bir araya getirmiş. Bilge sormuş; 
-Neden buradasınız? 
-Sözleşmiş gibi hep bir ağızdan bir ağızdan “Yolumuzu arıyorum. Kendimiz olmak istiyoruz.” deyivermişler.

Bilge, onları dinlemiş, deneyimlerinden örnekler vermiş, öğütlerde bulunmuş. Öğrettiklerini hatırlamaları için doğal malzemelerle el işi göz nuru kolyeyi kıza, bilekliği de adama takmış.

Kızın kolyesindeki taşların birinde “Yavaşla” diğerinde “Farkındalık” üçüncüsünde de “Paylaş” yazıyormuş. Yavaşla, elindekilerin ve çevrendekilerin farkına var, fazlalıklarından kurtul, farklı şeylerle bağlantı kur ve paylaşı simgeliyormuş. Adamın bilekliğindeki taşlarda ise “İtaat”  diğerinde “Dizginlik” üçüncüsünde ise “Fakirlik” yazıyormuş. Ölçülü ve kontrollü ol, fakirlikle başa çık, kendi hedeflerine, ideallerine itaat etmeyi, onlara sahip çıkmayı simgelermiş.

Daha sonra bilge onları bir serçe kuşuna çevirmiş. Geçmiş zamanlarda yaşamış oldukları yerlere uçmalarını, yaşanmışlıklarını, gördüklerini ve geçmişte unuttukları bir şeyler varsa, alıp gelmelerini istemiş. Serçelerden her biri kendi yaşadıkları yerlere uçmuşlar.

Aradan uzun zaman geçmiş, serçeler geri dönmüşler. Bilge onları eski hallerine döndürmüş. Kız ile adam bir telaş bir heyecan içinde gördüklerini, fark ettiklerini bilgeye anlatmaya başlamışlar. Bilge sözlerini kesmiş. Sakin olmalarını, kendisini dinlemelerini istemiş. Duvarda asılı bulunan aynayı almış önce kızın sonra adamın yüzüne tutmuş, dikkatle aynaya bakmalarını istemiş. Sonra söyle devam etmiş “Her birinizin aynaya baktığında gördüğü sizin en büyük düşmanınız. Geçmişinizde gördüklerinizi, fark ettiklerinizi bana değil ona anlatacaksınız. Her biriniz kendi yolunuzu kendiniz bulamak zorundasınız. Yolunuzu ben tarif edersem kafesteki kuştan farkınız olmaz.” demiş.

Kız ve adam bilgeye şükranlarını sunar, her biri kendi yolluna gider.

Takvor Teodorosyan Ocak/2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder