İlkokula gittiğim dönemlerdi. Bugün anneler günü anneme bir
armağan vermek istiyorum. Ancak, bulunduğumuz yer nedeniyle alışverişe
gidebilecek bir durumum olmadığı gibi, armağan alacak param da yok. Hediyelik alış
verişler için Beşiktaş’a ya da o zamanın değimiyle İstanbul’a yani Eminönü’ne gitmek
gerekirdi. Önceden düşünmüş olsam büyüklerimden yardım isteyebilirdim. Ama bunu
da çekingenliğimden söyleyemezdim.
Her zaman olduğu gibi kahvaltıdan sonra arkadaşlarımla
oynamak üzere bahçeye çıktım. Evimizin arkasındaki kırlık alandan yukarıya iki
ulu fıstık çamının bulunduğu tepeye doğru güle oynaya şakalaşarak çıkıyoruz. Kırların
üzerinde yuvarlanıyor, baharı hissediyoruz bedenimizde. Kuzukulağı bitkisine
rastlamışsak koparıp çiğniyoruz. Ağzımız buruluyor ekşiliğinden, salyamız
sulanıyor. Yine de seviyoruz yemesini. Kış uykusundan uyanan doğa, davetkar bir
şekilde rengarenk çiçeklerini serpiştirmiş yeşil örtüsünün üzerine. Baharın ilk
müjdecilerinden papatyalar kümeler halinde, papatya tarlası gibi süslüyor
kırları. Tepeye vardığımızda soluklanmak için denize nazır oturduk çamların
altında. Kimi pisipisi otu sapından düdük yapmaya, kimi çam ağacı kabuklarını
yontarak yelkenli yapmaya koyuldu. Bense papatyaları seçmiştim. En
güzellerinden ve sapı kalın olanlardan bir miktar topladım. Saplarını
kısalttım. Çam ağacının sivri ve ince yaprakları ile papatya saplarına küçük
bir yarık açarak bir sonraki papatyayı o yarıktan sokup birbiri ardına dizerek papatyalardan
taç yaptım.
Bir şey yaratmış olmanın heyecanı ile koşarak eve gittim. İçim içime sığmıyordu. Heyecanla kapıyı çaldım. Bak
mama, anneler günü için sana papatyalardan taç yaptım. Sıkıca sarıldık birbirimize.
Takvor Teodorosyan
13.05.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder