İstanbul’un tarihi kiliselerinde klasik müzik konserleri
verildiğinden haberdar olduğumda fikir çok hoşuma gitti. Benzer konserleri daha
önce Topkapı Sarayı bahçesindeki Aya İrini kilisesinde, Galatasaray’daki St.
Antuan kilisesinde dinlemiştim. Bu mekânların gerek akustiği, gerekse mimarisi
insan üzerinde farklı bir etki bırakıyor. Daha dikkatli ve özenli davranmak
gerektiği gibi bir hissiyat yükleniyor insana.
Bu kez konser, küçük şirin görünümlü All Saints Moda
Kilisesinde. Kilise 19. ve 20. Yüzyılın başlarında ticaretle uğraşan İngiliz
ailelerden Moda’da yaşayan Whittal ailesinin girişimi ve diğer
katılımcıların da katkılarıyla Kırım Savaşı sonrası 1878 yılında mimar G.E Street
tarafından inşa edilmiş. Mimar, aynı zamanda Tünel’de, İsveç Konsolosluğu
binasının arkasında bulunan ve Crimean Memorial Anglikan Kilisesi’nin de mimarıymış. Kilise,
günümüzde de İstanbul Presbiteryen Kilisesi cemaati tarafından ibadethane
olarak kullanmaktadır. Küçük bir bahçe içinde
ahşap ve beton karışımı farklı bir mimaride inşa edilmiş. (1)
Konserden yaklaşık yarım saat önce kilise önünde eşimi bekliyorum. Bahçe girişinde sağ tarafında özel güvenlik
kontrol noktası, sol tarafında ise broşür ve bilet satış bankosu oluşturulmuş. Orta yaş üstü bir bey, yanında birkaç kişi
ile geldi. Rezervasyon yetkilisine;
-Tuvalet var mı?
-Tuvalet arızalı beyim, ancak yakın yerlerde kafeler var. Oralarda
ihtiyacınızı görebilirsiniz.
Adam çaresiz etrafta kafe aramaya koyuldu.
Konser saati yaklaştıkça gelenlerin sayısı da artmaya başladı.
Düzgün bir yer kalmayacağından endişe etmeye başlamıştım. Bayanlar sık, bakımlı,
zarifler beyler de bayanlara uygun şıklık ve kibarlıktalar. Konserin
başlamasına kısa bir zaman kala eşimle buluştuk. Bilet kontrolü ardından küçük
bir sahanlıktan geçtikten sonra kilise içindeydik. Sağlı solu rahat dört
kişinin oturabileceği ahşap kahverengi boyalı bankolar muntazam bir şekilde
sıralanmıştı. Bunlar, normal zamanda kiliseye gelen cemaattin oturduğu tahta
sıralardı. Bankoların baş tarafına plastik birer sandalye kondurulmuştu.
Plastik sandalyeler bu dokuya hiç yakışmamıştı. Bu yaklaşımdan hiç
hoşlanmamıştım. Oturma yerleri numarasız. İki kişilik yan yana oturabileceğimiz
yer bulamadığımızdan ayrı yerlere oturmak durumunda kaldık. Bu çok ta sorun
değildi bizim için. Oturma yerleri tamamen doldu. Boş kalan birkaç yere de
plastik sandalyeler eklendi. Organizasyon firması dört kişilik Bankoların beş
kişilik olduğunu savunarak birer kişi daha sığdırmaya çalışıyordu. Organizasyon
yetkilisi bankoların beş kişilik olduğunu savunduğundan itirazlar boşunaydı. Aksini
savunacak bir durum yoktu elde. Beş kişi oturan bankolar oldukça samimi bir
şekilde oturmak zorunda kaldılar. Araya sokuşturmalar, kırpışmalar, yer
değiştirmeler sonunda konser grubu yerlerini almaya başladı.
Konser başlamak üzere, ortamı hissetmeye müziğe kendimi
bırakmaya niyetliyim. Gelmeden önce zihnimde oluşturduğum ortamı yakalamayı
istiyorum.
Seslendirilecek olan eser Johann Sebastian Bach “Kahve
Kantatı”. Eser, 1732-1734 yılları arasında aşağılık sınıfın içkisi olarak kabul
edilen kahveyi Leipzig soylularına sevdirmek için yazılmış bir hikayeden
uyarlanmış. Genç bir kız olan Liesgen’in kahveye olan düşkünlüğü, babası Schlendrian’ın
ise onu tehdide varan uyarılarla vazgeçirmeye çalışması anlatılmakta.
Kısaca Hikaye; Kızının kahve içmesine kızan baba, çocuklara söz geçiremediğinden yakınır. Kızını kahve içmemesi için azarlar. Kız, kahve içmezse sıkıcı bir insana dönüşeceğini, kahvenin tadını çok lezzetli bulduğunu anlatır. Öfkeli baba, kızını partilere, yürüyüşe göndermemek, istediği giysileri almamakla tehdit eder. Kız umursamaz. Baba tehditlerini arttırır. "Kahve içmeye devam edersen asla bir kocan olmayacak. Bunu kafana koy" der. Koca lafını duyan kız "Tamam" der. Gizlice etrafa haber salar. Kendisinin kahve içmesine izin verecek birini eş olarak kabul edecektir. Sonuç olarak, kızın annesi ve ananesi de kahve içtiğinden, kızı kimse suçlayamaz. (2)
Konserin başlamasından biraz sonra ikinci sıra başında
oturan, girişte tuvaleti soran bey sol taraftaki boşluğa doğru kaykıldı cep
telefonu ile fotoğraf çekti. Bu başlangıcı fırsat bilen biri daha sonra bir başkası,
öz çekim (selfi) yapanlar, fotoğraf çekenler,
konseri kaydetme telaşına düşenler, patlayan flaşlar dikkatimi dağıtıyor. Kendimi
konseri dinlemeye veremiyorum. Etrafta olup biten hareketliliği izlemeye koyuldum.
Müzik fonda kalmıştı. Orta sıralarda kopup gelen bir bayan en ön sırada bir
boşluk görünce orkestra ile burun buruna olmanın iyi olacağını düşünmüş olmalı,
kendini ön sıraya atıverdi. Düşündüğü gibi olmadı sanırım kısa bir süre sonra
tekrar eski yerine geri döndü. Orkestra ilk parçasını sundu. Parçanın bittiğini kimse anlayamadığından alkış
yoktu. Uzun sessizlik parçanın bittiğini dinleyicilere hatırlatınca alkış
başladı. Sırasıyla eserler seslendirildi. Alkışlar ile eserlerin bitişi
arasında uyumsuzluklar olsa da ilk kısım tamamlanmıştı.
İkinci kısımda uzun kırmızı tuvalet giymiş bayan bir solist
sahne aldı. İkinci sıra başında oturan bey yine ilk atağa geçen olup solistin
resmini çekti. İlkini anlayabilirdim. Arkadan
bir daha bir daha hep aynı pozisyon, aynı acı değişen tek şey solistin
hareketleri ve zaman. Onun gibi daha birçokları fotoğraf çekmek ve sosyal
medyada paylaşmak telaşı içindeler.
Dinleyici olarak gittiğim konserde, seyirci olmuştum. Beklentilerimi
ve hayalimi gerçekleştirememenin burukluğunu yaşadım. Çıkışta, birçok konserde fotoğraf ve video
çekiminin yasak olduğunu burada da aynı uygulamanın yapılması gerektiği
şikayetimi organizasyon firması yetkililerine iletim. Beni haklı bulmalarına da bir anlam
veremedim. Umarım dikkate alırlar. Belki
de ticari kaygı nedeniyle beklenti yönünde hareket etmeyi uygun bulacaklar. Asıl
düşündürücü olan insanların konser dinlemekten çok böyle bir etkinlik içinde
olduklarını ilan etme isteği.
Temmuz/2016
Takvor Teodorosyan
KAYNAK
(1)
Kilise Tarihi: http://www.allsaintsmoda.net/?SyfNmb=2&pt=HAKKIMIZDA
(2)
Bach Kahve Kantatı Hikayesi: http://yalcinergundogan.blogspot.com.tr/2016/04/kahve-tutkunu-genc-kadnn-oykusunu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder