3 Eylül 2017 Pazar

KURBAN BAYRAMI

KURBAN BAYRAMI

Kurban bayramından birkaç gün önce Hamdi dede (Güç) kurbanlık koçunu alır, evinin bahçesine bağlardı. Evleri okuduğum ilkokulun hemen arkasında, okul çıkışı koyunu görmeye gitmek için sabırsızlanırdım. O benim için bir kurbandan çok güzel, sevilecek, beslenecek bir canlıydı. Koyunların yemekten hoşlandıkları böğürtlen çalılıkları arasında çokça bulunan beyaz çiçekli sarmaşık otlarını çekiştirerek toplar koyunu görmeye giderdim. Selma abla beni koçun yanına götürdüğünde görme heyecanım korku ile yer değiştirirdi. Sarmaşık otlarını önce uzaktan atar yediğini ve bana bir şey yapmayacağını görünce yanaşmalarım başlardı. Bazıları da kendisine yaklaşılmasını reddeder akıbetini biliyormuşçasına tos atmaya eğiliminde olurdu. Bu tehlikeli olduğu gibi eğlenceli de bir durumdu. Boynuzları arasına el ayası ile vurup onu tos atmaya zorlar, kaçardık.
Bugün bayramın ilk günü evde sabah kahvaltımı erkenden yaptım.
-Mama, ben Selma ablaya gidiyorum.
-Oğulum bu saatte gidilir mi? Onlar camiye gidiyorlar, sonra da mezarlığa (aşiyan) ölmüşlerini ziyaret ederler, öğleye doğru gidersin. Üstelik bu kıyafetle mi gideceksin. Üstünü değiştir, temiz bir şeyler giy. Yabancı misafirler gelir, doğru dürüst giyin.
Üfleye püfleye temiz kıyafetlerimi ve sadece misafirliğe giderken giydiğim ayakkabılarımı giydim. O zamanlar iki ayakkabımız olurdu, biri her zaman kullanılan biri de insan içine çıkacağımız zaman giydiğimizdi.
Her zaman olduğu gibi bahçemizdeki çeşitli çiçeklerden o mevsim ne açmışsa bir buket hazırlar Selma ablanın yolunu tutardım. Kurban kesilecek, dağıtılacak, misafirler gelecek velhasıl farklı bir gün geçirmenin ve Selma ablanın vereceği mendil arasında cebime konan bayram harçlığı heyecanı oludu içimde.
Demir bahçe kapısından girince kapının çıkardığı sese irkilen Selma abla benim geldiğimi görmüş, kapıyı açtı.
- Hoş geldim. Gel bakalım. Amann.., çiçekler de ne güzelmiş, teşekkür ederim.
- Ben çekinerek “Bayramınız kutlu olsun” annem babam çok selam söyledi.
Sahanlıktan birkaç merdivenle alt kata iniyoruz. Bu merdivenlerden inerken çocukluk anılarımı anlatıyor; Kapı boşluğuna bir yün yumağı asarlar, evin kedisi de onunla oynarmış. Kedinin yumakla oynamasına bayılırmışım. Kedi oynamayı kestiğinde “Hadi Oynasınnn..” dermişim
Dede kurban kesmek için son hazırlıklarını yapıyor. Onun da elini öptüm bayramını kutladım. Ondan her zaman çekinirdim.
Dede hazırlıklarını tamamladı. Bahçedeki kuyu yakınındaki ağaç altına kesimden çıkanların gömüleceği bir çukur kazıldı. Behzat abi de dedeye yardım ediyor. Koçu yere yatırdılar, üç ayağı bağlandıktan sonra temiz bir tülbent ile koçun gözleri bağlandı. Dede, duaları eşliğinde elini koyunun üstüne ve boynuna sürerek koçu sakinleştirmeye ve canını teslim etmeye hazırlıyordu. Dede ve koç hazır olunca da bir bıçak hareketi ile kurban ediyordu. Akan kandan alnımıza ortasına sürerlerdi.
Sonraki aşamalarda erik ağacı dalından bir çubuk yontulur, yüzmeyi kolaylaştırmak için ayak bileğine yakın kısmından açılan bir delikten üfleyerek şişirilirdi. Daha sonra ayak kısmından ağaca asılır ve postu yüzülürdü. Post tuzlanır, bir tahtaya çakılarak bahçede kurumaya bırakılırdı. O daha sonra dedenin namaz seccadesi olacaktı. Deri yüzüldükten sonra kurbanın iç organlarını çıkarmaya sıra gelir, kurban karnından yarılarak iç organları çıkartılır, ödün patlamamasına özellikle özen gösterilirdi.
Parçalama işlemleri tamamlandıktan sonra, etrafın temizliği ve kurban eti dağıtım işlerini Selma abla organize ederdi. Yakın yerlerdeki komşulara bende götürürdüm. Yaşça büyük kimselere de hürmeten Selma abla ya da Behzat abi götürürlerdi.
Birinci gün kurban kesimi ve misafir ağırlamakla geçer, ikinci gün biz ailecek bayram yemeğine davetli olurduk.
Bayram günleri bir başka olurdu. Her zamanki ilişkilerden, misafirliklerden daha farklıydı. Dini bir vecibenin yerine getirilmesi huzuru, paylaşmanın, ağırlama ve ağırlanmanın mutluluğu ve ilişkilerde saygı vardı.
Takvor Teodorosyan
Eylül/2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder